Hoşgeldiniz

Bloğumuza hoşgeldiniz. Ana Sayfada en son yayınlanan yer almaktadır. Diğer konulara üstteki menü ve sağdaki Blog Arşivi' nden bakabilirsniz.

15 Ağustos 2010 Pazar

Stallman ve GNU Projesi (1)

Bu yazı ilk bölümde bahsettiğim Stallman'ın yazılarının toplandığı kitaptan alıntıdır.Özet http://ozgurilgin.wordpress.com 'dan alınmıştır.GNU Projesi
İlk Yazılım Paylaşımı Topluluğu

1971 yılında MIT Yapay Zeka laboratuvarında çalışmaya başladığımda yıllardır varlığını sürdüren bir yazılım paylaşımı topluluğunun parçası oldum. Yazılım paylaşımı
bizim özel topluluğumuzla sınırlı değildi; Nasıl yemek tariflerinin paylaşımı aşçılığın tarihi kadar eski ise, yazılım paylaşımı da bilgisayarların tarihçesi kadar eski idi. Ama biz bundan fazlasını yaptık.
Yapay Zeka (AI) Laboratuvarı, laboratuvar çalışanlarının o devrin en büyük bilgisayarlarından biri olan PDP-10 için tasarlayıp assambler dili ile yazdıkları Uyumsuz Zaman Paylaşım Sistemi (ITS) adı verilen zaman
paylaşım programınıkullanıyordu. Bu topluluğun bir üyesi, bir AI Laboratuvarı çalışanı sistem hackerı olarak benim işim bu sistemi geliştirmekti.
Yazılımımıza “Özgür Yazılım” adını koymadık çünkü o zamanlar bu terim henüz yoktu; ama yazılımımız tam anlamı ile buydu. Başka üniversitelerden veya şirketlerden gelenler bir yazılımı uyarlamak ve kullanmak istediğinde buna memnuniyetle müsaade ettik. Size yabancı gelen ilginç bir program
kullanan birisini gördüğünüzde okumak, değiştirmek ve parçalayıp yeni bir program yapabilmek için programın kaynak kodunu görmeyi isteyebilirdiniz.
Hacker kelimesinin “Güvenlik İhlalcisi” olarak
kullanılması, kitle iletişim araçlarının bir kısmı tarafından yapılan bir hatadır. Biz hackerlar bu türlü bir kullanımı tanımıyoruz ve bu kelimeyi “Program yazmayı seven ve bu konuda zekasını sergilemekten hoşlanan kişi” anlamında kullanmaya devam edeceğiz.1

Topluluğun Dağılması

1980′lilerin başında AI Laboratuvarı hacker topluluğunun dağılmasını müteakip PDP-10 bilgisayarlarının
kullanımdankaldırılması ile tablo hızlı bir biçimde değişti. 1981 yılında bir yan şirket olan Symbolics’in AI Laboratuvarındaki neredeyse tüm hackerları işe almasıyla mevcudu azalan topluluk kendini devam ettiremez hale geldi. (Steven Levy‘nin yazdığıHackers adlı kitap, topluluğun genel tablosunu ilk ağızdan anlatmanın yanı sıra bu olayı da tasvir eder.) AI Laboratuvarına 1982 yılında yeni bir PDP-10 alındığında bu bilgisayarın yöneticileri yeni makinede ITS yerine Digital’in özgür olmayan zaman paylaşımı sistemini kullanmaya karar verdiler.
Çok geçmeden Digital, PDP-10 serisi bilgisayarların üretimini durdurdu. Mimarisi 1960′lı yıllarda güçlü ve şık olan bu makine, doğal olarak 1980′lilerde
kullanımı artan geniş adres yeri ihtiyacına karşılık veremedi. Bu da ITS’yi meydana getiren tüm programların modasının geçmesi anlamına geliyordu. Bu olay, ITS’nin tabutuna son çiviyi çaktı; 15 yıllık emek buharlaştı gitti.
O devrin VAX ve 68020 gibi modern bilgisayarlarının kendi işletim sistemleri vardı ve bunların hiç biri özgür değildi;Çalıştırılabilir bir kopyasını alabilmek için bir beyan imzalamanız gerekiyordu.
Bu da demek oluyordu ki bilgisayar
kullanmanın ilk adımı komşunuza yardım etmeyeceğinize dair söz vermekti. Topluluğun kendi arasında yardımlaşması yasaktı. Sahipli yazılımcıların koyduğu kural şu idi: “Komşunla paylaşırsan, korsansın. Değişiklik yapmak istiyorsan yapmamız bize yalvarırsın”
Sahipli yazılım toplumsal sisteminin-yazılımları
paylaşmanıza ve değiştirmenize izin vermeyen sistem-toplum karşıtı, gayrı ahlaki ve kısaca yanlış olduğu fikri bazı okuyucuları şaşırtabilir. Ama toplumu bölüp kullanıcılarını çaresiz bırakan bir sisteme başka ne denebilir ki? Bu fikri şaşırtıcı bulan okurlar belki sahipli yazılım toplumsal sistemini doğal olarak kabul etmekte belki de yargılarına sahipli yazılım endüstrisinin önerdiği terimlerle varmaktadırlar. Yazılım yayıncıları,toplumu meseleye tek bir bakış açısı ile bakılabileceğine ikna etmek için uzun süre sıkı çalışmışlardır.
Yazılım yayıncıları “haklarını güçlendirmek”ten veya “korsanlığı durdurmak”tan bahsettiğinde “söyledikleri şey” başkadır. Bu ifadelerin verdiği gerçek
mesaj sorgulamadan kabul edilen varsayımlarıdır; Toplum bunları eleştirmeden kabul etmelidir. Öyleyse buna bir göz atalım.
Bu varsayımlardan biri, yazılım şirketlerinin yazılımlarına sahip olmak gibi sorgulanamayan doğal bir hakka sahip olduğu ve bu yüzden kullanıcılar üstünde güçleri bulunduğudur. (Bu doğru olsaydı, topluma ne kadar zarar verirlerse versinler itiraz edemezdik) Amerikan Anayasası ve hukuki gelenekler bu bakış açısını reddeder; Telif hakkı bir doğal hak değil, kullanıcının doğal hakkı olan kopyalama hakkını kısıtlayan suni ve devlet tarafından dayatılan bir tekeldir.
Bir diğer sorgusuz sualsiz varsayım yazılım hakkındaki tek önemli şeyin bize hangi işleri yapmamızı sağladığıdır. Bu yüzden biz bilgisayar
kullanıcılarının ne tür bir toplumumuz olmasına müsaade edildiğine önem vermememiz gerektiğidir.
Üçüncü varsayım ise şirketlerin kullanıcı üzerinde uyguladıkları güç olmasa adam gibi yazılımlara(veya şu veya bu işi yapmak için gereken programlara) asla sahip olamayacağımızdır. Bu varsayım ,özgür yazılım hareketinin yazılımlara zincir vurmadan bir sürü faydalı yazılıma sahip olabileceğimizi göstermesinden önce inandırıcı olabilirdi.
Bu varsayımları kabul etmeyi reddediyorsak ve
kullanıcıları ilk sıraya koyarak bu konuyu sıradan kamuoyu ahlakı ile yargılıyorsak çok değişik yerlere varırız. Bilgisayar kullanıcıları programları kendi ihtiyaçlarına uydurmakta özgür olmalıdır çünkü diğer insanlara yardım etmek toplumun temelidir.

Kesin Ahlaki Bir Seçim

Topluluğum olmayınca eskisi gibi devam etmek imkansızdı. Bu yüzden kesin ahlaki bir seçim ile yüz yüze geldim.
Seçeneklerden kolay olanı, hacker dostlarıma yardım etmeyeceğime dair beyanı imzalayarak sahipli yazılım dünyasına katılmaktı. Muhtemelen, bu beyan anlaşmaları ile dağıtılan ve insanların dostarına ihanet etmesi için yaratılan baskıyı artıran yazılımlar da geliştirecektim.
Bu yolla iyi para
kazanabilirdim ve program yazarak kendimi de eğlendirebilirdim. Ama şundan emindim ki kariyerimin sonuna geldiğimde insanları birbirinden ayıran duvarlar örmekle geçirdiğim yıllara bakıp dünyayı daha kötü bir yer haline getirdiğimi hissedecektim.
Birileri bana ve MIT AI Laboratuvarına yazıcı denetleme programının kaynak kodunu vermeyi reddedince bu anlaşmanın bitmekte olduğunu anladım.(Programdaki bazı
özelliklerin eksiklikliği, yazıcının kullanımını oldukça sinir bozucu bir hale sokuyordu.)Kendimi, beyan anlaşmalarının masumiyetine inandıramazdım. Bu kişi kaynak kodunu bizimle paylaşmak istemediğinde çok öfkelenmiştim ve tükürdüğümü yalayıp aynı şeyi başkalarına yapamazdım.
Kestirme ama nahoş olan diğer seçenek ise bilgisayar alanını bırakmaktı. Bu şekilde yeteneklerim kötüye
kullanılmazdıama boşa giderdi. Kullanıcıları böldüğüm ve kısıtladığım konusunda beni kimse suçlayamaz ise de bunların yapılmasına da engel olamayacaktım.
Böylece bir programcının iyi olan için bir şey yapabileceği bir yol aramaya koyuldum. Kendi kendime bir yazılım topluluğunu yeniden hayata döndürebilmek için yazabileceğim programlar olup olmadığını sordum.
Cevap açıktı: ilk başta lazım olan olan şey, bir işletim sistemi idi. Bu, bilgisayar
kullanmaya başlamak için elzem olan yazılımdı. Bir işletim sistemi ile bir sürü şey yapabilirdiniz ama onsuz hiç bir şey yapamazdınız. Bir işletim sistemimiz olursa, işbirliği içinde olan bir hackerlar topluluğumuz olabilirdi ve herkesi katılmaya davet edebilirdik. Arkadaşlarını haklarından mahrum etmek için tuzak kurmadan bilgisayar kullanmak niyetinde olan herkesi.
Bir işletim sistemi geliştiricisi olarak bu iş için biçilmiş kaftandım. Başarılı olma garantim yoksa da bu işi yapmak için seçildiğimi anladım. Uyarlaması ve diğer Unix
kullanıcılarının geçişi kolay olsun diye Unix’e uyumlu bir sistem yapmayı seçtim. GNU ismi, hacker geleneğine uyarak “GNU Unix Değildir” özyinelemeli cümlesinin baş harflerinin kısaltılmışı olarak seçildi.
İşletim sistemi, kendi başına diğer programları çalıştırmaya yeten kernel(çekirdek) demek değildir. 1970′li yıllarda isminin hakkını veren her işletim sisteminde komut işlemcileri, assemblerlar, derleyiciler, yorumlayıcılar, hata ayıklayıcılar, metin düzenleyicileri, posta programları vs. vardı. ITS’de, Multics’de, VMS’de, Unix’te bunların hepsi vardı. GNU işletim sisteminde de olacaktı.
Daha sonra Hillel’den alıntı olan şu sözleri duydum:
“Kendimden yana değilsem, kim benden yana olur? Sadece kendimden yanaysam ben kimim? Şimdi değilse ne zaman?”
GNU projesine başlama kararı aynı ruhtan kaynaklanıyordu.
Bir ateist olarak dini liderlerin takipçisi olmasam da bazen söyledikleri şeylere hayranlık duyardım.

Özgürlükte olduğu gibi “Özgür”

Özgür yazılım terimi bazen yanlış anlaşılır- Bunun
fiyat ile alakası yoktur. Özgürlük ile alakası vardır. Özgür yazılımın tanımı şudur: Bir kullanıcı için herhangi bir program ancak aşağıda aşağıdaki şartları taşıdığı zaman özgür yazılım olur:
  • Programı her hangi bir amaç için çalıştırma özgürlüğüne sahipseniz
  • Programı ihtiyaçlarınıza göre değiştirme özgürlüne sahipseniz.(Bu özgürlüğün fiiliyatta etkin hale gelebilmesi için kaynak koduna erişebilmeniz gerekir. Aksi halde kaynak kodunu görmeden program üzerinde değişiklik yapmak oldukça zordur.)
  • Programın kopyalarını bedavaya veya belli bir ücret karşılığında dağıtma özgürlüğüne sahipseniz
  • Topluluğun sizin yaptığınız katkılardan faydalanabilmesi için programın değiştirilmiş kopyalarını dağıtma özgürlüğüne sahipseniz
Özgür sözcüğü, fiyata değil özgürlüğe karşılık geldiğine göre programın kopyalarını satmanın özgür yazılım ile ters düşen tarafı yoktur. Aksine, kopyaları satma özgürlüğü elzemdir. CD ROM’larda satılan özgür yazılım derlemeleri toplum için önemlidir ve bunları satmak, özgür yazılım geliştirmek için harcanan bütçeyi artırmanın önemli bir yoludur. Öyleyse insanların bu derlemeler içinde yer veremediği programlar özgür yazılım değildir.
“Free” kelimesinin iki anlamlı olması yünden(“bedava” ve “özgür”-Ç.N.) insanlar uzun süre başka alternatifler bulmak için uğraştıysa da hiç biri
uygun bir alternatif bulamadı. İngilizce bir sürü sözcüğe sahip olduğu halde “free” sözcüğünün anlamını verecek çift anlamlı olmayan bir sözcükten yoksundur- “unfettered” (serbest) sözcüğü buna en yakın anlama sahiptir. “özgürleşmiş”, “özgürlük” ve “açık” gibi sözcükler ya yanlış anlama ya da başka dezavantajlara sahiptir.

GNU Yazılımı ve GNU Sistemi

Ekisiksiz bir sistem geliştirmek oldukça büyük bir projedir. Buna ulaşabilmek için mümkün olan tüm özgür yazılım parçalarını
kullanmaya ve onları uyarlamaya karar verdim. İşin en başlarında temel metin biçimleyicisi olarak TeX’i kullanmaya karar verdim; Birkaç yıl sonra GNU için yeni bir pencere sistemi yazmaktansa X pencere sistemini kullanmaya karar verdim.
Bu karardan ötürü GNU sistemi, bir GNU yazılımları derlemesinden farklıdır. GNU sistemi, GNU yazılımı olmayan ve diğer kişi ve projeler tarafından kendi amaçları için geliştirilmiş programlar içerir ama bunları özgür yazılım oldukları için kullanabiliriz.

Projeye Başlarken

1984 haziranında MIT’deki işimi bırakıp GNU yazılımını yazmaya başladım. GNU’yu özgür yazılım olarak dağıtmama engel olmasınlar diye MIT’ten ayrılmam gerekliydi. Orada çalışmaya devam etseydim MIT, çalışmamı sahiplenmeye çalışacak, kendi dağıtım şartlarını dayatacak ve hatta onu sahipli bir yazılıma dönüştürecekti. Oldukça büyük bir çalışmanın amaçlarından-
yeni bir yazılım paylaşımı topluluğu kurma amacından- sapmasını izlemeye hiç niyetim yoktu.
Ama Prof. Winston, MIT AI Laboratuvarının yöneticisi, nazik bir biçimde laboratuvar tesislerini
kullanmaya devam etmemi istedi.

İlk Adımlar

GNU projesine başlamadan hemen önce VUCK olaran tanınan(Hollandaca “Özgür” kelimesine kaşılık gelen sözcük “V” ile yazılır) Özgür Üniversite Derleyici Takımı’ndan bahsedildiğini duydum. Bu derleyici, C dahil pek çok dil üzerinde çalışmak için çoklu bilgisayarlar hedeflenerek tasarlanmıştı. Programın geliştiricisine GNU’nun bu programı
kullanıpkullanamayacağını sordum.
Verdiği cevap “Üniversite özgürdür ama derleyici değil” şeklinde evlere şenlik
bir cevaptı. Böylece GNU projesinde yazmam gereken ilk programın çok dilli ve çok platformlu bir derleyici olması gerektiğine karar verdim.
Tüm bir derleyiciyi kendi başıma yazmaktan kurtulacağımı umarken Lawrence Livermore Laboratuvarında geliştirilen çok platformlu Pastel derleyicisinin kaynak kodunu buldum. Pascal’ın geliştirilmiş versiyonuyla yazılan ve bu dili destekleyen derleyici, bir sistem programlama dili olmak üzere tasarlanmıştı. Buna bir C önucu ekledim ve Motorola 68000 bilgisayarına uyarlamaya başladım. Ama bunun için megabaytlarca belleğe ihtiyacım olduğunu ve 68000 Unix bilgisayarının sadece 64k belleği olduğunu farkettiğimde vazgeçmek zorunda kaldım.
Sonra Pastel derleyicisinin girdi dosyasını sentaks ağacına ayrıştırdığını, tüm sentaks ağacını bir talimatlar zincirine dönüştürdüğünü ve çıktı dosyasını oluşturduğunu ve tüm bunları yaparken bellek yeri boşaltmadan işlem yaptığını anladım. Bu noktada derleyiciyi sıfırdan yazmam gerektiği sonucuna vardım. GCC olarak bilinen bu derleyicide Pastel derleyicisinin hiçbir parçası
kullanılmadı ama kendi yazmış olduğun C önucunu uyarlamayı başarmıştım. Ama bu birkaç yıl sonra olacaktı; Önce GNU Emacs üzerinde çalıştım.

GNU Emacs

1984 Eylülünde GNU Emacs üzerinde çalışmaya başladım ve 1985′in başlarında Emacs
kullanılabilir hale gelmeye başladı. Bu sayede düzenleme için Unix sistemlerini kullanmaya başladım, o vakte kadar düzenlemelerimi vi ve ed yazılımlarını öğrenmeye ilgi duymaksızın başka tip makineler üzerinde yapmıştım.
Bu noktada insanların GNU Emacs yazılımını
kullanmak istemesi bu yazılımı nasıl dağıtacağım konusunun gündeme gelmesine sebep oldu. Tabi ki MIT’de kullandığım bilgisayarın anonim ftp sunucusuna koymuştum. (prep.ai.mit.edu adlı bilgisayar böylece ana GNU ftp dağıtım sitesi oldu; Birkaç yıl sonra bu bilgisayar devreden çıkarılınca aynı adı yeni ftp sunucumuza taşıdık.) Ama bu sıralarda çoğu kullanıcı internete bağlı değildi ve ftp yolu ile bir kopya edinemezdi. Mesele şuydu: Onlara ne cevap verecektim?
“İnternete bağlı olan bir arkadaş bulun, o size bir kopyasını indirsin” diyebilirdim. Veya orijinal PDP-10 Emacs programı için yaptığım şeyi yapıp “Bana bir teyp bandı gönderin bende üzerine Emacs’ı kaydedip size geri postalayayım” diyebilirdim. Ama işsizdim ve özgür yazılımdan para
kazanmanın yollarını arıyordum. Daha sonra 150$ karşılığında isteyen herkese Emacs yüklü teyp bandı göndereceğimi duyurdum. Bu şekilde bugün tüm Linux tabanlı GNU sistemlerinin dağıtımını yapan şirketlere öncülük ettim.

Bir Program Her Kullanıcı İçin Özgür müdür?

Bir programın yaratıcısının elinden çıktığı zaman özgür yazılım olması bir kopyasına sahip olan tüm
kullanıcılar için de özgür olacağı anlamına gelmez. Mesela kamuya açık olan yazılımlar(telif hakkı olmayan yazılımlar) özgür yazılımlardır: Ama birileri bunları değiştirip sahipli yazılım haline getirebilir. Aynı şekilde çoğu özgür programın telif hakkı vardır ama sahipli program haline gelmelerine izin veren basit lisanslarla dağıtılırlar.
Bu sorunun en çarpıcı örneği X Pencere Sistemidir. MIT’de geliştirilen ve basit izin lisansı altında dağıtılan bu yazılım çok geçmeden pek çok bilgisayar şirketi tarafından sahiplenildi. Şirketler X Pencere Sistemini sahipli Unix sistemlerine kaynak kodsuz bir biçimde dahil ettiler ve beyan anlaşması kapsamına soktular. X’in bu kopyaları Unix’in olduğundan daha “özgür” bir yazılım değildi artık.
X Pencere Sistemi’nin geliştiricileri bunu sorun olarak görmediler-Zaten bunun olmasını umuyorlardı ve bunu amaçlamışlardı. Onların amacı özgürlük değil “daha çok
kullanıcıya sahip olma” şeklinde tanımlanan “başarı” idi.Kullanıcıların özgür olmasını değil onların sayılarının çok olmasını önemsediler.
Bu da “Bu program özgür mü” sorusuna özgürlüğün miktarının ölçülmesi için farklı iki farklı yöntemin farklı cevaplar verdiği çelişkili bir durum oluşturuyordu. MIT’nin dağıtım şartlarının sağladığı özgürlüğü göz önüne alarak değerlendirdiğinizde X’in özgür yazılım olduğunu söyleyebilirdiniz. Ama ortalama kullanıcının özgürlüğünü değerlendirdiğiniz zaman onun sahipli bir yazılım olduğunu söylemeniz gerekirdi. Çoğu X
kullanıcısı, özgür versiyonu değil, Unix sistemleriye gelen sahipli versiyonukullanıyordu.

Copyleft ve GNU GPL

GNU’nun amacı kulanıcılara özgürlük vermektir, popüler olmak değil. Öyleyse GNU yazılımlarının sahipli yazılımlara dönüşmesini önleyecek dağıtım şartlarına ihtiyacımız vardı.
Kullandığımız yönteme Copyleft diyoruz.
Copyleft, telif hakları yasasını kullanır ama onu ters çevirerek alışılmış amacının tersine
kullanır; Yazılımları özelleştirmenin aracı olmak yerine onu yazılımları özgür olarak muhafaza etmenin yöntemi haline getirir.
Copyleft’in ana fikri şudur: Herkese programları çalıştırma, kopyalama, değiştirme ve değiştirilmiş versiyonları dağıtma izni veriririz-ama kendi kısıtlamalarını eklemelerine izin vermeyiz. Böylece programın bir kopyasına sahip olan herkese özgür yazılımı tanımlayan olmazsa olmaz özgürlükler garanti edilmiş olur; Bunlar devredilmez haklar haline gelirler.
Etkin bir copyleft için değiştirilmiş versiyonların da özgür olması gerekir. Bu, çalışmalarımızı temel alan çalışmaların da yayınlandığında topluluğumuza açık olmasını güvence altına alır. Piyasada programcı olarak çalışan kişiler GNU yazılımlarını geliştirmeye gönüllü olduğunda işverenlerinin onlara “yaptığın bu değişiklikleri
paylaşamazsın çünkü biz bunu programın sahipli versiyonunda kullanacağız” demesini engelleyen Copyleft’tir.
Programın tüm kullanıcılarının özgürlüğünü güvence altına almak istiyorsak programda değişiklik yapmanın özgür olması elzemdir. X Pencere sistemini özelleştiren şirketler programı kendi sistem ve donanımlarına uyarlamak için çoğu kez bazı değişiklikler yapmıştır. Bu değişiklikler X Pencere sisteminin büyük boyutu ile karşılaştırıldığında küçük olsa da önemsiz değildir. Eğer programda yapılan değişiklikler
kullanıcının özgürlüğünü inkar etmemim bahanesi olsaydı, bu bahaneden doğan avantajı kullanmak herhangi birisi için kolay olurdu.
Benzer bir mesele de özgür programı özgür olmayan bir program ile birleştirerek
kullanma ile ilgilidir. Böyle bir birleşimden doğan şey tartışma götürmez biçimde özgür olmayan bir şeydir: Bileşimin özgür olmayan parçasında eksik olan şey, tamamında da eksik demektir. Böyle bileşimlere izin verilerek açılacak delik gemiyi batırmaya yeter. Öyleyse Copyleft’in yapması gereken şey bu deliği tıkamaktır:copyleftli bir yazılıma eklenen veya onunla birleştirilen yazılım da sonuçta oluşan birliğin Copyleftli olmasını sağlayacak biçimde olmalıdır.
Pek çok GNU yazılımı için
kullandığımız Copyleft biçimi GNU GPL olarak kısaltılan GNU Genel Kamu Lisansı’dır. Belli şartlarda kullanılan başka çeşit Copyleft’lerimiz de vardır. GNU el kitapları da Copyleft’lidir ama daha basit lisanslar kullanırlar. Çünkü GNU GPL’in karmaşıklığı el kitapları için lüzumsuzdur.
1984 veya 1985 yılında don Hopkins (hayalgücü kuvvetli bir dost) bana bir mektup gönderdi. Zarfın üstüne “Copyleft-Her hakkı saklıdır” gibi komik sözler yazmıştı. “Copyleft” sözcüğünü o zamanlar geliştirmekte olduğum dağıtım anlayışına isim olarak seçtim.

Stallman ve GNU Projesi (2)

KAYNAK : http://yazlimciyim.blogspot.com/
Bu yazı, sahibinin izni ile burada yayınlanmaktadır.
Yazının Sahibi : tuxweet ' te Ugurcan377 (Uğurcan Ergün)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder